My Life in Burns »
Transplantation in Turkey »

Kamuoyu Açıklamaları »








Vural Savaş - Sözcü 19/06/2009


Memleketimden "tutuklama" manzaraları


Biraz sonra anlatacağım tutuklama manzaralarının yargı eliyle nasıl yaratıldığını anlayabilmeniz için, Fethullah Gülen'in bazı direktiflerini hatırlatmakta yarar var: "Adliye'de, Mülkiye'de veya başka bir hayati müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti... gelecek adına o ünitelerde garantimizdir... 'Erken vuruş' diyeceğim çıkışlar yapmayın. Zayiata meydan verilmemeli... Temkinli yürümeli ki, geriye adım atmayalım... Bütün anayasal müesseselerdeki kuvveti cephemize çekinceye kadar her adım erken sayılır.
... İcabında mahkemelerin altını üstüne getireceksin, avucuna alacaksın... önemli olan mahkum ettirmektir. Avukat tutacaksınız, hakim kiralayacaksınız..."

"Şubat Soğuğu", Ergenekon Soruşturmalarından önce STV'de yayınlanan bir dizi filmdi. Bülent Arınç'ın "Dizide beni en çok etkileyen kişi" dediği ve Fethullah Gülen'i canlandırdığı herkesçe bilinen Tahir Mutluya, dizinin son bölümünde bir çocuk soruyor "Şimdi her şey bitti mi?", Tahir Mutlu'nun cevabı şöyle: "Hayır, her şey asıl şimdi başlıyor!" Türkiye Cumhuriyetini bir "Korku İmparatorluğu" haline getiren süreç; devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılmasından sonra, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve 251'inci maddesine konulan hükümlerle, Ergenekon Soruşturması kapsamında olan suçlar dahil Türk Ceza Kanunu'nda yazılı bazı suçlara bakmak üzere bazı ağır ceza mahkemelerine özel yetki verilmesi ve bu mahkemelere özel yetki verilen savcıların, AKP hükümetleri zamanında atanmasıyla başladı.

Türkiye Cumhuriyetini bir "Korku İmparatorluğu" haline getiren süreç; devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılmasından sonra, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250 ve 251'inci maddesine konulan hükümlerle, Ergenekon Soruşturması kapsamında olan suçlar dahil Türk Ceza Kanunu'nda yazılı bazı suçlara bakmak üzere bazı ağır ceza mahkemelerine özel yetki verilmesi ve bu mahkemelere özel yetki verilen savcıların, AKP hükümetleri zamanında atanmasıyla başladı.

Adliye'de halen görev yapan meslektaşlarımın feryadı, daha o zaman bize kadar ulaştı: "Eyvah! (F) Tipi örgüt, Adliye'de etkili olmak istediği en önemli yerlere ulaştı." Artık, 250'nci madde kapsamındaki suçlara ilişkin davaları ancak özel yetki verilen savcılar açabiliyor. Arama, tutuklama, telefon dinleme gibi hakim tarafından verilmesi gereken kararlar, özel yetkili mahkeme hakimlerinden biri tarafından verilebiliyor. İtirazlan inceleme, yargılama yapma, sanıkları cezalandırma veya beraat ettirme yetkisi, bu suçlara ilişkin olarak özel yetki verilmiş Ağır Ceza Mahkemesi'ne ait...

Özel yetki verilmiş hakim ve savcıların yaptıkları hukuka aykırı işlemler hakkında; Bilgi Yayınevi'nce yayınlanan "Hukuk (!) ile Aldatmak" ve "Yüce Divan Dosyası" adlı iki eser yazdığımdan, o konulara tekrar değinmeyeceğim.
Ancak "Hukuksuzluğun böylesi dünyada görülmemiştir'' dedirtecek bir örnek olayı, değerli Rektör Mehmet Haberal'ın tutuklanması olayını bilginize sunmakla yetineceğim: Davetiye tebliğ edilseydi, geleceğinden kuşku duyulacağına dair hiçbir emare bulunmamasına rağmen; (F) Tipi Örgüt'ün rahatsızlık duyduğu her kişi gibi, Mehmet Haberal da zorla evinden alınır İstanbul'a götürülür.

Kendisini uğurlamaya önceki Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel de gider. Bence bu, hem bizde az görülen bir "vefa" örneği ve hem de dünya çapında bir bilim adamına yargı eliyle yapılan saygısızlığı protesto eylemidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 251'inci maddesi gereğince, Haberal'ın ifadesinin bizzat savcı tarafından alınması lazım. Ancak Ergenekon Savcıları, görevlerini kötüye kullanarak, üç gün müddetle ifadesini polislere aldırıp, kendisini perişan hale koyarlar. Sonradan kendisini 5 metrekarelik, penceresinde cam yerine sac levha olan bir hücreye de kapatmaya kalkıştıkları ve Haberal'ın "Bana katillere yapılan muameleyi mi yapıyorsunuz?" diye feryat etmek zorunda kaldığını da öğrenmiş bulunuyorum.

Sonrası Hürriyet yazan Yalçın Doğan'ın köşe yazısına da konu oldu: Tutuklama talebiyle sevkedildiği hakim önünde sorgusu devam ederken olanları, önceki Bakanlardan Yaşar Okuyan şöyle anlatıyor: "Adliye'de kafeteryada hep birlikte bekliyoruz. Birkaç TV kanalı açık. Baktık Fethullahçıların kanalı (STV) altyazı geçiyor. 'Mehmet Haberal tutuklandı.' Oysa biz ordayız. Avukatlara sorduk, 'Haberal şu anda sorguda' dediler. Yarım saat sonra tutuklama kararı açıklandı."

İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sağlık Kurulunun 06.05.2009 tarihli ve 2331 sayılı raporuna göre, bunalım geçiren Mehmet Haberal "ağır anksiyeteli depresyon" tanısıyla yatınldığı hastanede; bu tanının tetiklediği kalp rahatsızlığı nedeniyle operasyona alınır, on gün kadar yoğun bakımda kalır. Halen de hastanede tedavisi devam etmektedir.
Mehmet Haberal'ın avukatlarının tutukluluk halinin kaldınlması için yaptığı talep, İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin 01.06.2009 günlü ve oyçokluğu ile verilen kararıyla reddedilir. Karara karşı oy yazısı yazan Başkan Erkan Çanak şöyle diyor: "... Deliller toplanmış ve bu arada şüpheli ağır sağlık sorunları nedeniyle tedavi altına alınmıştır. Dosyaya şüpheli lehine yeni deliller girmiştir... Dünya çapında bir bilim adamı olduğundan, kaçma ve delilleri karartma şüphesi bulunmaması nedeniyle... TAHLİYESİ GEREKİR."

Merak edip, İstanbul'da görevli bazı meslektaşlarıma sordum: "Başkan'ın bu kadar haklı görüşünü, size göre iki üye neden kabul etmemiş?" Anlatmaya başladılar: "Üyelerden biri ilk tutuklama kararını veren hakim... Diğerinin kardeşi halen görev yapan bir vali..." Yüreğim burkuldu, "Gerisini anlatmayın" dedim.

Bu arada göz yaşartıcı bir olay cereyan eder. Prof. Dr. ihsan Doğramacı, ilerlemiş yaşına rağmen, tekerlekli sandalyeyle Mehmet Haberal'ı ziyarete gider. Çevresini saran bilim adamlarına: "Bu talebimi hakimlerimize iletin. Mehmet Haberal'ın bu memlekete yapacağı daha çok hizmetler var. Benim yaşım ilerledi. Onu serbest bıraksınlar, bu yatağa beni yatırsınlar."
Ergenekon soruşturmaları başladığından beri, ben dahil pek çok hakimlik ve savcılık yapmış kişi, "Ben hakimim" veya "Ben savcıyım" demekten utanmaya başladılar. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine sesleniyorum. Gereğini yapmak ve mesleğimizin onurunu kurtarmak size düşer.


01.05.2009 tarihinden itibaren ziyaretçi sayısı : 12131849